Monday, November 16, 2015

Stefan Zweig

Korku
Stefan Zweig'den Kadınlara Bir Ahlak Dersi

Yüzleşmek, itiraf etmek, duygularını anlatmak... Bu eylemler bana hep cesaret isteyen, kişilik sahibi olmayı gerektiren ya da bunun doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan işler gibi gelir. Yani insani eylemlerimizi Maslow'un ihtiyaçlar piramidi gibi düzenleyebilseydik eğer bunlar benim için piramidin tepesinde kendilerine yer bulurdu. Bizim kültürümüze o denli uzak yani. Biz susmayı, küsmeyi, surat asmayı tercih ediyoruz. Hatta tercih bile değil belki, bunlar sığınaklarımız. Doğru dürüst iletişim kurmaktan kaçınmak için tüm kapılarımızı kapatıyoruz. Yabancı filmlerde çok görmüşümdür. Kahramanımız bir suç veya kabahat işler. Kendisi itiraf etmese kimsenin hayatta onun yaptığını bilemeyeceği türden. Ömrünün sonuna kadar da yakayı ele vermesi mümkün görünmez. Ama o ne yapar illa yüzleşecek, vicdanının sesini dinleyecek, duygusal bir suçsa da hislerini anlatacaktır. Bazen ekranın karşısında ona sinirlenirken bulurum kendimi. Kendini niye yok yere tehlikeye attığını, ne demeye yüzleştiğini sinirle sorarım. Çocuklarına da bunu öğretirler, çevrenizle de ama daha önemlisi kendinizle yüzleşin. Sonradan duruma aydığımı itiraf etmeliyim. Meğer onlar insani, yetişkinlere özgü bir şey yapıyorlarmış, bizse çocukluktan henüz çıkamamışız. İşte temel eylemlerimizde bile toplumsal sorunlarımızın ipuçları beliriveriyor. 
Kısacık bir romandan başlayıp buraya geldik. Oysa roman itirafın dışında bu söylediklerimi anlatmıyor. Neyi mi anlatıyor? Avrupalı burjuva bir ailenin içinde kadının ihanetiyle başlayan süreci. Kadın kahramanımız Irene, avukat kocası ve iki çocuğuyla tipik bir mutluluk tablosu çizmektedir. Ancak bir noktada bu mutluluğun kendine yetmediğine, durağan huzurun yerine heyecana ihtiyaç duyduğuna karar verir. İşte anlamadığım noktalardan biri de bu olmuştur. Neden heyecan, neden ama? Neden diye sormak abes, çünkü kurgu için çatışma ve gerilim lazım. Zaten Irene de ben kendisine bu soruları soramadan çok önce bir aşık bulmuştur. Evi ve sevgilisi arasında mükemmel dengeyi sağlamıştır. Derken bir kadın belirir, hayatını kabusa çeviren. Aşığının sevgilisidir, önce tehdit sonra da şantaj başlar. Giderek artan meblağlar talep etmeye başlar. Irene'nin korkusu tırmanır. Bir taraftan da sahip olduklarının değerine karşı gözü açılır. Hiç de tutku duymadığı, yokluğunu da hissetmeyeceği bir adam için böylesine kıymetli şeyleri tehlikeye atmıştır. Kadın evinin içine kadar girer. Bundan kurtuluş olmadığını gördüğü anda bir zehir alıp intihar etmeyi planlar. Kocası karşısına çıkar, tesadüfen karısının ihanetini öğrenmiş, gözünü korkutsun, evine dönsün diye de şantajcıyı tutmuştur. Irene, uçurumun kenarından dönmüştür. Bir ahlak dersine dönüşmesini görmezden gelirsek romandaki gerilim oldukça başarılı. Yazarın anılarının yerini tutmuyor ama sonu bilinse de okuması zevkli bir öykü var burada.

2 comments:

how to win said...

Kitabın ortasına gelmeden sonunu tahmin etmek biraz can sıksa da ben de oluşturulan gerilimden çok haz aldım. Zweig tertemiz bir dille ve kurguyla beni de o atmosfere çekti. Yeşil çam filmi tadında olsa da keyifli, başarılı bir öykü

how to win said...

Kitabın ortasına gelmeden sonunu tahmin etmek biraz can sıksa da ben de oluşturulan gerilimden çok haz aldım. Zweig tertemiz bir dille ve kurguyla beni de o atmosfere çekti. Yeşil çam filmi tadında olsa da keyifli, başarılı bir öykü