YUSUF ATILGAN, AYLAK ADAM


Yusuf Atılgan 1921 Manisa doğumludur. 1989'da vefat etmiştir. Eğitiminin ilk yıllarını Manisa ve Balıkesir'de tamamlar. 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirir. Burada Tanpınar'ın öğrencisi olur. Kısa bir süre öğretmenli yapar, öğrenci hareketlerine katıldığı gerekçesiyle hapis cezası alır. 30 yıl boyunca Manisa'da çiftçilik yapar. 1976'da İstanbul'a yerleşir. Milliyet ve Can Yayınlarında danışmanlık ve çevirmenlik yapar. Edebî hayatına hikâye ve şiirle başlar. 50'li yılların başında Tercüman Gazetesi hikâye ödülünü kazanır. Tanpınar'ı hayatının en büyük şansı kabul eder. 

Aylak Adam 1959 yılında yayımlanır. Bütün değerler dünyası sarsılmış ve değerlerini yitirmiş bir genç adamın hikâyesi anlatılır. Hayatta tutunabilecek tek bağ olarak gerçek aşkı ve henüz somutlaştıramadığını o kadını aramaktadır. O kadın var mıdır öğrenemeyiz. Kahraman, insanların yaşamlarında, hayatı anlamlı kılmak veya dayanılır hale getirmek için bazı tutamaklara sarıldığını ancak bunların çoğunlukla somut ve anlamsız şeyler olduğunu düşünmektedir. O da gülünç ve ikiyüzlü olmayan tek gerçek değerin, gerçek sevginin peşine düşmüştür. Bu nedenle bir arayış hikâyesi olarak değerlendirilmektedir. Kahraman C, bu arayışın sonuçsuzluğuna boyun eğer, aramayı ve insanlara ondan söz etmeyi bırakarak susmayı ve boyun eğmeyi seçer. Yazar bu noktada, C'yi öldürerek romanı bitirmeyi tasarladığını ancak fazla melodramatik olduğu için vazgeçtiğini söyler. Ancak ona biçilen son da bir çeşit ölümdür. 

Kitap dört mevsimle adlandırılan dört ana bölümden oluşur. Aylak, avare, işsiz, boş gezen demektir. Ancak C'nin durumu bu işsiz güçsüzlükten biraz daha karmaşıktır. Eleştirmenler C'nin aylaklığını Fransızca flanör kavramıyla açıklar. Bu da kentli aylak, gezgin, düşünür demektir. Romanda C'nin yaptığı tam da budur aslında. Güler'le ilişkisini, onu da sıradanlaştıracağı, genç kızın beklentilerinin onu da elipaketlilerden biri yapacağı için bitirir. Babası gibi olmamaya, onun kadınlara beslediği kirlenmiş sevgisinden uzak kalmaya çalışır.

Romana şiirsel bir dil hâkimdir. Mekânı estetik olarak görerek, düşünerek gezer. sanat, romanın temalarından biridir. Dolayısıyla eserde estetik bir bakış açısı ve şiirsel bir anlatım da kullanılır. Yalnızlık, yabancılaşma ana temalardır. Kahraman, kalabalığa hem fiziksel hem soyut düzlemde öfke duyar. Romanda sadece saf sevginin peşine düşen bir flanör yoktur. C'nin babasıyla yaşadığı travmatik ilişki, kendisini büyüten Zehra teyzesine duyduğu bağlılık, dönüşüm geçiren toplumdan kopma isteği, sanatın insan hayatındaki yeri... Bunların hepsi romanı çok katmanlı hâle getiren hikâyelerdir. Değişen şehre, toplum, modernizmin sıradanlaştırdığı insana da öfke duyar. C için kalabalığın içinde, sokaklarda annesini arayan çocuk nitelemesi de yapılmıştır. Kent insanının hem yalnız hem de kalabalık olduğunu gösteren ilk kahramanı olarak nitelenir. Kimliksiz kalabalık karşısındaki bireyin özgürlük arayışıdır. Roman biliyordu, anlamazlardı ifadeleriyle biter. Bunun okura, topluma uzanan bir eleştiri olduğu da söylenebilir. 

Comments

Popular Posts